اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّهِ وَ بَرَكَاتُهُ اَبَدًا دَائِمًا
“Ölüm hak mı? Kur’ân’da ölümün hak olduğuna ve mutlaka her insana ve canlıya geleceğine dair âyet var mı?
Ölüm, haktır ve gerçektir.1 İnsanların gözü kara oluşları kendilerini bu hakikatin dışına atmaz. Tarih boyunca nice gözü karalar, nice Şeddâdlar, Nemrutlar, Firavunlar, Krallar ne servetleriyle, ne güçleriyle, ne makamlarıyla, ne tahtlarıyla ölüm önünde teslim olmaktan ve ölüme boyun eğmekten kendilerini kurtaramamışlar. Tercihini olumsuz kullanarak Allah’a boyun eğmeyen insan, ölüm karşısında tercih gücüne sahip değildir. Ölüp Allah’ın huzuruna çıkmak hususunda da tercih gücüne sahip değildir. Tutuklanarak getirilecektir.
Ölüm, Allah’ın emri, takdiri ve yaratması iledir. Kur’ân, hayat gibi ölümün de yaratılmış olduğunu bildirir. Demek ölüm tesadüfen başımıza gelen bir olay değildir, kendi kendine gelmez, sıradan bir olayın marifetiyle gelmez. Ölüm bizim için ve bize özel şekilde tasarlanmış olarak bizzat Allah’ın takdiri ve dilemesi ile gelir. Allah’ın emri geldiğinde hiçbir kul, ölümü bir saniye bile geri almak ve ölmemek kudretine sahip değildir. Herkes, ölüm emri geldiğinde Allah’a teslim olmaya mahkûmdur.
Kur’ân-ı Kerim, birçok âyetiyle ölümü bizim gündemimize getiriyor. Bazı âyetleri hatırlayalım:
*“Her nefis, ölümü tadıcıdır.”
*“Nerede olursanız olun, ölüm size yetişir. İsterseniz tahkim edilmiş kalelere veya gökteki yıldızlara sığınmış olun.”
*“Sizi çamurdan yaratan, sonra da size bir ecel takdir eden O’dur.”
*“Her milletin bir eceli vardır. Ecelleri geldiğinde onu ne bir an geri bırakabilir, ne de öne alabilirler!”
*“Senden önce hiçbir beşere ölümsüzlük vermedik. Şimdi sen ölürsen onlar bâkî mi kalacaklar? Her nefis ölümü tadıcıdır. Sizi denemek için hayırla da, şerle de imtihan ederiz. Sonunda ise Bize döndürüleceksiniz.”
*“Sonra siz, bunun ardından muhakkak öleceksiniz!”
*“Muhakkak ki sen de öleceksin, onlar da ölecekler!”
*“Derken, ölüm sarhoşluğu gerçekten geliverir. İşte senin kaçıp durduğun şey budur!”
*“Hanginiz daha güzel işler yapacaksınız diye sizi imtihan etmek için ölümü de, hayatı da O yarattı.”
Ölümü sıkça hatırlamak sünnettir. Peygamber Efendimiz (asm): “Lezzetleri kaçıran ölümü çok hatırlayın.” buyurmuştur. Ölümü hatırlayan insan tövbe eder, Allah’a sığınır, Allah korkusuyla kötülükleri terk eder ve iyiliklerini arttırır. Ölüm herkese yakındır. Herkesin her an ölme ihtimali vardır. Fakat hiç kimse ne zaman öleceğini bilmez. Dolayısıyla yaşlı-genç demeden insan her an ölümü beklemeli, dünyada dünya için değil; ölüm ötesi için çalışmalıdır.
Amma mevt, nimet olduğunun ciheti ise, çok vücuhundan dört vechine işaret ederiz.
Birincisi: Ağırlaşmış olan vazife-i hayattan ve tekâlif-i hayatiyeden âzad edip, yüzde doksandokuz ahbabına kavuşmak için, Âlem-i Berzah’ta bir visal kapısı olduğundan, en büyük bir nimettir.
İkincisi: Dar, sıkıntılı, dağdağalı, zelzeleli dünya zindanından çıkarıp; vüs’atli, sürurlu, ızdırabsız, bâki bir hayata mazhariyetle.. Mahbub-u Bâki’nin daire-i rahmetine girmektir.
Üçüncüsü: İhtiyarlık gibi şerait-i hayatiyeyi ağırlaştıran bir çok esbab vardır ki; mevti, hayatın pek fevkinde nimet olarak gösterir. Meselâ: Sana ızdırab veren pek ihtiyar olmuş peder ve validen ile beraber, ceddin cedleri, sefalet-i halleriyle senin önünde şimdi bulunsaydı; hayat ne kadar nıkmet, mevt ne kadar nimet olduğunu bilecektin. Hem meselâ: Güzel çiçeklerin âşıkları olan güzel sineklerin, kışın şedaidi içinde hayatları ne kadar zahmet ve ölümleri ne kadar rahmet olduğu anlaşılır.
Dördüncüsü: Nevm nasılki bir rahat, bir rahmet, bir istirahattir; hususan musibetzedeler, yaralılar, hastalar için.. öyle de: Nevmin büyük kardeşi olan mevt dahi, musibetzedelere ve intihara sevkeden belalarla mübtela olanlar için ayn-ı nimet ve rahmettir. Amma ehl-i dalalet için müteaddid Sözlerde kat’î isbat edildiği gibi; mevt dahi hayat gibi nıkmet içinde nıkmet, azab içinde azabdır. O, bahisten hariçtir.
Dipnotlar: 1- Mesnevî-i Nûriye, s. 45; Şuâlar, s. 178; 2- Mülk Sûresi: 2; 3- Âl-i İmrân Sûresi: 185; 4- Nisâ Sûresi: 78; 5- En’âm Sûresi: 2; 6- A’râf Sûresi: 34; Yûnus Sûresi: 49; 7- Enbiyâ Sûresi: 34, 35; Ankebût Sûresi: 57; 8- Mü’minûn Sûresi: 15; 9- Zümer Sûresi: 30; 10- Kaf Sûresi: 19; 11- Mülk Sûresi: 2; 12- İbn-i Hibban, 2559