
Araç kullanırken kırmızı ışık yandığında sadece vicdanen bu kurala uymak, Kant’a göre ahlaklı bir eylemdir. Çünkü kırmızı ışıkta, salt çıkarın tamamen dışında, sadece vicdani gereklilikten ötürü durulmuştur. Kırmızı ışıkta durma nedenimiz ceza almamak, kameraya yakalanmamak, birilerine hoş görünmek vb. ise de bu eylem Kant’a göre ahlaksızca bir davranıştır; çünkü davranışın temelinde çıkar vardır.
Kant için ahlaki bir eylemin, kişinin salt eğilimi, hissi ya da bir çıkarı olması dolayısıyla değil de bir görev anlayışıyla ortaya konduğu apaçıktır. Yani ödev ahlakı için ahlaki eylemin ölçütü, görev anlayışıdır. Bundan dolayı, örneğin ihtiyacı olanlara fazlasıyla merhamet hissettiğim için bir yardım kuruluşuna bağış yapmış olmam, Kant’a göre, zorunlu olarak ahlaki bir eylemde bulunduğum anlamına gelmez.
Eğer eylemim, bir görev anlayışı yerine merhamet hissim üzerinden şekilleniyorsa, bu durumda o, ahlaki bir eylem değildir. Benzer şekilde, arkadaşlarım arasında saygınlığımın artacağım düşünerek bir yardım kuruluşuna bağışta bulunuyorsam, yine ahlaki bir eylemde bulunmuyorum, sadece sosyal statü kazanmak için uğraşıyorum demektir.
Dolayısıyla Kant için bir eylemin gerekçesi, eylemin kendisinden ve onun sonuçlarından çok daha fazla önemlidir. Ona göre birinin ahlaki bir eylemde bulunup bulunmadığını bilebilmek için, eylemi gerçekleştirenin niyetini bilmek gerekir. Bu durumda Merhametli İnsan’ın yardıma muhtaç birine yardım edip etmediğini bilmek yeterli değildir. Bu merhamet sahibi insan, eylemini kendi çıkarı için yerine getiriyor olabilir ya da eylemi yerine getirmek uğruna çektiği zorlukların ardından bir mükafat bekliyor olabilir. Bunların haricinde o bunu vicdanının sızladığını hissettiği için de yapmış olabilir; fakat bu da eylemin gerekçesinin bir görev anlayışından ziyade, hissi olduğu anlamına gelir.
Diğer ahlak filozoflarının birçoğu da salt kendi çıkarını gözetmenin ahlaki bir eylemin gerekçesi olamayacağı konusunda Kant’la hemfikirdir. Bununla birlikte birçokları da eylemin ahlaki bir eylem olup olmadığı değerlendirmesinin Kant’ın iddia ettiği gibi kişinin merhamet gibi bir duygu hissedip hissetmemesinden bağımsız olduğu fikrine karşı çıkarlar. Nitekim Kant için, ahlaki bir eylemin kabul edilebilir yegane gerekçesi, bir görev anlayışı olabilir. Kant’ın eylemin sonuçlarından ziyade, eylemin gerekçelerine bu kadar fazla odaklanmasının sebeplerinden biri, onun, bütün insanların ahlaklı olabileceğine inanıyor olmasıdır.
Mantıksal olarak, yalnızca kontrolümüzün olduğu şeyler üzerinden ahlaken sorumlu tutulabileceğimize göre -ya da Kant’ın deyişiyle “yapılmalı yapılabiliri gerektirdiğine” göre- ve eylemlerin sonuçları genellikle bizim kontrolümüzün dışında olduğu için, bu sonuçlar ahlak açısından hayati olamaz.
Örneğin boğulmak üzere olan bir çocuğu kurtarmaya çalışıyorsam, fakat kazara çocuğun boğulmasına sebebiyet verdiysem, eş deyişle görev anlayışımdan dolayı eylediysem, bu eylemim doğru türden gerekçelere sahip olduğu için, yine de ahlaki bir eylem olarak kabul edilebilir: bu durumda eylemim her ne kadar çocuğun boğulması trajik sonucunu beraberinde getirse de bu sonucun yapmış olduğum şeyin ahlaki değeriyle hiçbir ilgisi yoktur.
Buna benzer olarak, duygusal tepkilerimiz üzerinde zorunlu olarak bütünüyle kontrole sahip olmadığımızdan, bunlar da ahlak için temel olamazlar. Kant, eğer bilinçli bir varlık olarak tüm insanlar ahlaklı olmaya uygunsa o halde, ahlakın tamamıyla iradeye ve özellikle de görev anlayışımıza bağlı olduğunu söyler.