
Aristotelesçilik anlayışının belirli bir akademisi olmamıştır, bu bakımdan Platonizmden daha farklı yönelimleri söz konusudur. Hümanistlerin yanı sıra İbni Rüştçüler (Avveroistler) ve Alexandristler olarak adlandırılan akımlar anılmaya değerdir. Birinciler İbni Rüşt’ün Orta Çağ’da Platon etkisinin de işe karıştığı Aristo yorumunu temel alıyorlardı. İkincilerse, Antik Çağ sonlarında en büyük Aristoteles yorumcusu kabul edilen Aphrodisiaslı Alexandros’a dayanıyorlardı. Bu son iki eğilim Aristotelesçi doğrudan kaynaklardan değil yorumcularından hareketle değerlendiriyorlardı. Rönesans döneminde bu Aristotelesçi yönelimler arasında çelişki ve çatışmalar meydana gelir.
Aristotelesçilik anlayışının merkezi 14. yüzyıldan itibaren İbni Rüştcülüğün etkili olduğu Padua’dır. Bütün Aristotelesçi kadroların burada toplanması söz konusudur. Bu dönem en büyük filozof Pietro Pomponazzi’dir (1462-1524). Birçok üniversitede görev yapan Pomponazzie, Aristotelesçilik anlayışının merkezi tartışması olan ruhum ölümsüzlüğü konusunda doğalcı-materyalist bir düşüncenin savunusunu geliştirmiştir. “Çifte doğruluk” düşüncesiyle akli olan ile tanrısal olanı ayırmaya çalışmış buna rağmen kilise tarafından aforoz edilmekten kurtulamamıştır. Rönesans felsefesindeki Aristotelesçilik anlayışının Orta Çağ’dan farkı, din dışı bir yönelimle Aristoteles felsefesini değerlendirmesidir.