
Önce Sen Vardın ile başlayan hikâye dizisinin adından da anlaşılacağı üzere, aşk yıllar sonra hatırlandığında etkisini yitirmiş, yerine küllenmiş hatıralar ve vefa duygusu bırakmıştır. Aşk yürekle dil arasında ince bir çizgi; yalnız yürekle yaşamak yetmiyor, ancak dile dökülünce karşıdaki için anlam kazanıyor. İnsanın kendi ruhundaki çalkantılarla beraber duygularını ifade etme becerisinin kısır olması sebebiyle muhatabının aşktan yoksun kalmasına sebep oluyor. Yazarın hikayelerinde sıkça altını çizdiği polemik ise itiraf edilememiş sevgi duyumudur. Bu kimi zaman sevgiliye duyulan aşkla önümüze çıkıyor, kimi zaman ise bir aile içinde ifade edilmek için geç kalınmış duygularla. Altını çizmekle yanlış yapmış sayılmayız. Aşk dediğimiz kavramın kendisine bir gönülde yer bulduğunda yaşattığı etki o kadar bariz ki kişinin tüm ruh halini tek bir kalemde değiştirebiliyor.
Yazar sadece aşktan, sevgiden bahsetmiyor. İhanetlerden ve insanın kendisinin başkasını yaraladığı yerden yaralanınca çektiği acı da çok güzel anlatılıyor. Kadının bulunduğumuz coğrafyadaki pozisyonundan, namus kisvesinin sadece kadın üzerindeki oluşturduğu baskıyla onu nasıl toplumsal hayatın dışına ittiğinden ve genç kızların nasıl annelerinin yazgılarını yaşamak zorunda bırakıldıklarından bahsediliyor. Hepimiz kendi yaşadığımız ya da şahit olduğumuz gerçekliklerle hayatı öğreniyoruz. İhanetleri, sevgisizliklerinin bedelini çocuklarının üzerine yükleyen ebeveynleri, karşılıksız verilmesi gereken sevginin ötesinde ki minnet beklentisini görüyoruz. Yaşarken sıradan olan ancak yıllar geçince etkisini anladığımız hayatın içinden bir eser.