Tarihi Kişiler Osmanlı dönemi öncesi Türk tarihinde tanınmış kişilerin hayatlarının yer aldığı bölüm. |
|
LinkBack | Seçenekler | Görüntüleme stilleri |
06 Ekim 2023, 13:49 | #1 |
Kullanıcıların profil bilgileri ziyaretçilere gizlidir. |
Nadir Şah Kimdir? | Afşarlılar Hanedanının Kurucusu
Nadir Şah Kimdir? | Afşarlılar Hanedanının Kurucusu İran'daki Afşarlılar Hânedanının kurucusu. 22 Ekim 1688'de Kübhân'da doğdu. İmâm Kulu bin Nezr Kulu'nun oğludur. Türklerin Afşar boyundandır. Cesâreti ve yiğitliği dikkati çekerek, etrâfında toplanıldı. 1726'da beş bin kadar askeriyle Sâfevî tahtını ele geçirme mücâdeLesi veren İkinci Tahmasb'ın hizmetine girdi. Tahmasb Kulu Han unvânını aldı. Afganlıları, 1727'de İran'dan uzaklaştırdı. Aynı yıl Horasan, Kirman, Sîstân ve Mâzenderân bölgelerinin vâliliğiyle mükâfâtlandırıldı. Vâliliğinde bağımsız bir hükümdâr gibi hareket etti. Adına para bastırdı. İç isyânları bastırdı. 1730'da Âzerbaycan ve Hemedan hareketine katıldı. Osmanlıların Patrona Halil İsyânı ile meşgul bulundukları sırada fırsattan istifâde ile bu devletin hudûdunda bâzı muvaffakiyetler kazandı. Birinci Mahmûd Hanın Osmanlı Sultanı olmasıyla, İran hudûdu emniyete alındı. 1732'de, Osmanlı-Safevî Antlaşmasıyla Nâdir Han, İran'ın batısından çekildi. Sâfevî İkinci Tahmâsb'ı tahttan indirip, Üçüncü Abbâs'ı geçirdi. 1732'de Şahvekili olunca, Osmanlı-Safevî Antlaşmasını bozdu. Irak'a girdi. 1733'te Osmanlılara yenildi. Bağdat kuşatmasını kaldırdı ve İran'a çekildi. 1734'te Kafkasya Seferine çıktı. Gence'yi kuşattı. Muvaffak olamayıp, Kars'a geldi. Osmanlıların Doğu Seferindeki başkumandanı Köprülüzâde Abdullah Paşaya yenildiyse de, 1735'te Arpaçay Savaşında Türk ordusunu yenerek Gence, Tiflis ve Revan kalelerini ele geçirdi. Osmanlıların Gence Muhâfızı Genç Ali Paşa vâsıtasıyla anlaşma istedi. Bu sırada Rusya Seferine hazırlanan Osmanlılar, anlaşma isteğini kabul etti. Osmanlı Devletiyle anlaşma yaptıktan sonra, İran'da siyâsî nüfûzu daha da artan Nâdir Han, Üçüncü Abbâs'ı tahttan indirerek kendisini şâh îlân etti. Afşarlı Nâdir Şahın, İran'da hâkimiyet kurmasıyla Şiî Safevî hânedânı son buldu. Hânedânını kurduğunu ve şahlığını arz etmek üzere, İran'daki Osmanlı heyetine, kendi adamlarını da katarak o devirde dünyânın en büyük devleti ve İslâm âleminin liderlik makâmı olan Hilâfet müessesesine sâhip Osmanlı Devletinin Merkezi İstanbul'a gönderdi. İran'daki Şiîlerin Sahâbe-i kirâma küfretmelerini önlemek, bozuk inançlarından vazgeçirmek ve onlara ilim yoluyla inançlarının Yanlışlığını ispat etmeleri için, Osmanlı Devletinden yardım istedi. Bağdat Vâlisi Eyyûbî Ahmed Paşa Osmanlı âlimlerinden Bağdatlı Ebülberekât Abdullah Süveydî'yi göndererek, Nâdir Şâhın isteğini yerine getirdi. Nâdir Şah, Şiî Mollaları Necef'e çağırttı. Yetmiş kadarı toplandı. Osmanlı âlimlerinden Süveydî ile Efgan müftisi ve altı Buharalı Sünnî âlim de Necef'e geldi. Nâdir Şâh, Süveydî'yi vekil tâyin edip, hak yolun iki tarafça da tasdikini istedi. Şiî Mollalara, Süveydî hazretleri tarafından sıra ile dört halîfenin üstünlükleri, Eshâb-ı kirâmın hepsine hürmet edilmesi lâzım olduğu, gayr-i meşrû yaşama tarzı olan mut'a nikâhının İslâmiyette yasak edildiği ve İran'daki bu çirkin işleri Şâh İsmâil Safevî ile onun yolunda giden çocuklarının çıkardığı ispatlandı. Sünnî âlimlerin, mollaların ve Nâdir Şahın tasdîkinden geçen antlaşma imzâlanıp, Ferman-ı Şâhî îlân edildi. Bu ferman şöyledir: Önce Allahü teâlâya sığınırım. Biliniz ki, Şâh İsmâil-i Safevî 1502 yılında ortaya çıktı. Câhil halktan bir kısmını yanında topladı. Bu alçak dünyayı ve nefsinin isteklerini ele geçirmek için, Müslümanlar arasına fitne ve fesat soktu. Eshâb-ı kirâma sövmeyi, Râfızîliği ortaya çıkardı. Böylece Müslümanlar arasına büyük bir düşmanlık soktu. Münâfıklığa ve düşmanlığa sebep oldu. Öyle oldu ki, kâfirler, rahat ve korkusuz yaşıyor. Müslümanlar ise, birbirlerini yiyor. Birbirlerinin kanlarını, nâmuslarını telef ediyor. İşte bunun için Megan Meydanındaki toplantıda; büyük, küçük hepimiz, beni şah yapmak istediğiniz zaman, bu isteğinizi kabûl etmeme karşılık; siz de Şah İsmâil zamânından beri, İran'da yerleşmiş olan bozuk inançlardan ve boş sözlerden vazgeçeceğinizi bildirmiştiniz. Kıymetli dedelerinizin Mezhebi olan mübârek âdetlerimiz olan, dört halîfenin hak ve doğru olduğuna kalp ile inanacağınıza ve dil ile de söyleyeceğinize, bunları sövmekten, kötülemekten sakınacağınıza ve dördünü de seveceğinize söz vermiştiniz. İşte bu hayırlı işi kuvvetlendirmek için, seçilmiş âlimlerden, dînine bağlı yüksek zatlardan soruşturdum. Hepsi dedi ki, peygamberimizin sallAllahü aleyhi ve sellem hak yoluna çağırdığı günden beri, Sahâbe-i râşidîn olan dört halîfenin (radıyAllahü anhüm) herbiri, dîn-i mübînin yayılması için canlarını ve mallarını fedâ ettiler ve bu uğurda, çoluk çocuklarından amca ve dayılarından ayrıldılar ve her söze, iftirâya, oka katlandılar. Bundan dolayı, Resûlullah sallAllahü aleyhi ve sellem efendimizin, husûsî sohbetleriyle şereflendiler. Böylece ‘Muhâcirlerden ve Ensârdan, ileri olanlar' âyet-i kerimesiyle medh ve senâya kavuştular. İyilerin efendisi vefât ettikten sonra, ümmetin işlerini gören, Eshâb-ı kirâmın büyüklerinin sözbirliğiyle, hilâfete, birinci halîfe, mağara arkadaşı Ebû Bekr-i Sıddık radıyAllahü anh getirildi. Bundan sonra, halîfenin tâyin ve Eshâb-ı kirâmın kabul etmesiyle hazret-i Ömer Fâruk radıyAllahü anh ve ondan sonra, altı kişi arasından ve sözbirliğiyle Zinnûreyn Osman bin Affân radıyAllahü anh ve bundan sonra Allah‘ın arslanı, arayanların aranılanı, şaşılacak şeylerin hazînesi, emîr-ül-müminîn Ali ibni Ebî Tâlib radıyAllahü anh halîfe oldu. Bu dört halîfeden, herbiri, kendi hilâfetleri zamanında, birbirleriyle uygun her türlü ayrılık lekesinden temiz idi. Kardeşlik ve birlik üzere idiler. Herbiri, İslâm memleketlerini şirkten ve müşriklerin kininden korudular. Bu dört halîfeden sonra, Müslümanlar îmân ve îtikâdda birlik idi. Her ne kadar, zaman ve asırlar geçmesiyle, İslâm âlimlerinin oruç, hac, zekât ve başka yapılacak işlerde ayrılıkları oldu ise de, inanılacak şeylerde ve Resûlullah'ı (sallAllahü aleyhi ve sellem) ve O'nun Eshâbını sevmekte ve hepsini hâlis olarak tanımakta hiçbir kusur ve nOksan, bozukluk ve gevşeklik olmadı. Şah İsmâil'in ortaya çıkmasına kadar bütün İslâm memleketleri, böyle saf ve temiz idi. Sizler selîm aklınızla ve temiz kalplerinizin irşâdı ile, sonradan çıkarılan Eshâb-ı kirâmı sövmek ve Râfızî olmak yolunu, çok şükür bıraktınız. Dîn-i İslâm sarayının dört temel direği olan dört halîfenin sevgisiyle kalplerinizi süslediniz. Bunun için ben de, bu söz verdiğimiz beş kararımızı, gökler gibi yüksek, karaların ve denizlerin hâkânı, haremeyn-i şerîfeynin hizmetçisi, yeryüzünün ikinci Zülkârneyn'i, büyük İslâm Pâdişâhı, kardeşimiz, Rum memleketlerinin sultanına bildirmeyi söz veriyorum. Bu işi arzumuza uygun olarak bitirelim. Bu yazdıklarımız, Allahü teâlânın yardımı ile, çabuk meydana çıksın! Şimdi bu hayırlı işi kuvvetlendirmek için, allâme-i ulemâ (Molla Ali Ekber) molla başı ve başka yüksek âlimlerimiz bir tezkire yazdılar. Böylece, bütün şüphe perdelerini yırttılar. İyice anlaşıldı ki, bütün bu Râfızîlik ve bid'atlar ve ayrılıklar, Şâh İsmâil'in çıkardığı fitnelerden doğmuştur. Yoksa ondan önceki zamanların hiçbirinde ve İslâmın başlangıcında, bütün Müslümanların îmânları, düşünceleri tek bir yolda idi. Bunun için, Allahü teâlânın yardımı ile ve O'nun kalplerimize sunması ile, bu şerefli ve yüksek kararı almış bulunuyoruz. İslâmiyetin başlangıcından, tâ Şah İsmâil'in çıkmasına kadar bütün Müslümanlar, Hulefâ-i râşidîni hak bilirlerdi. Bunları sövmekten, kötülemekten çekinirlerdi. Hatîb efendiler ve büyük vâizler, minberlerde ve Derslerde, bu halîfelerin iyiliklerini, güzel hallerini, üstünlüklerini söylerlerdi. Mübârek isimlerini söylerken ve Derslerde, bu halîfelerin iyiliklerini, güzel hallerini, üstünlüklerini söylerlerdi. Mübârek isimlerini söylerken ve Derslerde, bu halîfelerin iyiliklerini, güzel hallerini, üstünlüklerini söylerlerdi. Mübârek isimlerini söylerken ve Derslerde, bu halîfelerin iyiliklerini, güzel hallerini, üstünlüklerini söylerlerdi. Mübârek isimlerini söylerken ve yazarlarken radıyAllahü anhüm derlerdi. Derin âlim ve üstünlerin özü Mirzâ Muhammed Ali hazretlerine emreyledim ki, bu; ‘Fermân-ı hümâyûnumuzu, bütün İran şehirlerine yaysın. Milletim de işitsin ve kabul eylesin! Buna uymamak, karşı gelmek Allahü teâlânın azâbına ve Şâhenşâhın gazâbına sebep olacaktır. Böyle bileler'. Nâdir Şâh, Afşarlılar Hânedânının hâkimiyetini genişletmek için 1737'de Afganistan'ın Kandehar bölgesine gitti. Kandehar'da Nâdirâbâd şehrini kurdu. 1738'de Hindistan Seferine çıktı. Gazne, Kâbil, Celâlâbâd şehirlerini zabtederek, Peşaver'den Lahor'a girdi. 1739'da Gürgâniyye Devletinin başşehri Dehli'yi aldı. Gürgâniyye Devleti Sultanlığına Muhammed Şâhı getirtti. Hindistan'ın İndüs Nehri kuzeyindeki eyâletler Afşarlılar Hânedanlığına ilhak edilip, hazînesini doldurdu. İran halkı üç yıl vergi dışı bırakıldı. Afşar askerine fazlasıyla ihsânlar dağıtıldı. 1739 yılı sonunda Kabil'e geldi. Âniden Hindistan Seferine geri dönüp, Hind Hükümdârı Hudâ Yar Han Abbâsî'yi esir alıp, 1740 Baharında Kâbil'e döndü. 1740 yazında Türkistan'a girdi. Buhara Hanlığı ile Ceyhun Nehri hudut kesildi. Karışıklıklar üzerine 1741'de Kafkasya Seferine çıktı. Yolda, Mazenderân yakınlarında suikasta uğrayarak, yaralandı. Suikastla alâkalı görülen, Veliahd Rızâ Kulu cezâlandırıldı. Dağıstan'a girdi. Ruslarla münâsebeti gerginleşti. İran'da Afşarlı Hânedânına karşı cephe alındı. İsyanlar başladı. 1743'te Osmanlı hâkimiyetindeki Musul'dan Irak'a girdi. Bağdat'a kadar geldi. Bağdat Vâlisi Eyyûbî Ahmed Paşayla dostça münâsebetler kurup, geri çekildi. 1743'te Kars'a geldi. Kars başkumandanı Yeğen Mehmed Paşanın hastalanıp vefâtıyla, Nâdir Şâh, Kâğâverd'de muvaffakiyet kazandı ise de Osmanlılardan anlaşma istedi. 4 Eylül 1746'da Osmanlı – Afşar Antlaşması imzâlandı. Hudut değişikliği olmadı. Nâdir Şahın, Sünnîlere tanıdığı haklar, Eshâb-ı kirâma, mübârek makamlara ve âlimlere hürmeti, Râfızîlerin çirkin âdetlerini yasaklaması, halkının çoğunluğu Şiî olan İran'da büyük isyan ve karışıklıkların çıkmasına sebep oldu. Temmuz 1747'de, Sîstân İsyanını bastırmak üzere sefere çıktığında, Fethâbâd civârında âsîler tarafından şehit edildi. Âilesi ve yakınları kılıçtan geçirildi. Hazînesi yağma edildi. Nâdir Şâhın şehit edilmesiyle, İran'da başlattığı ıslahatlar durdu. Çok kan döküldü. Kurduğu Afşarlılar Hânedânı 1795 yılına kadar İran'a hâkim oldu. |
İçeriği Sosyalleştir |
Etiketler |
afşarlılar, hanedanı, hanedanının, hükümdarı, kimdir, kurucusu, nadir, Şah |
Şu anda bu konuyu görüntüleyen etkin kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 konuk) | |
Seçenekler | |
Görüntüleme stilleri | |
|
|
|
|
ForumAdası, tüm hakları saklıdır. Kurucu: Jön TüRk Forum Sorumlusu: Zeze Geliştiriciler: Regex & Cry Tasarımcı: Mango
Powered by vBulletin® Version 3.8.6
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd. Altyapı bilgilerini okuduğunuz vBulletin yazılımı ForumAdası üzerinde lisanslı bir şekilde kullanılmaktadır. |
ForumAdası; internet ortamında kullanıcıların içerik üretmelerine, bu içeriklerin de önceden onaya tabi tutulmaksızın yayımlanabilmesine olanak sağlayan bir forum sitesidir. Forum siteleri, tıpkı sosyal medya ve interaktif sözlükler gibi 5651 sayılı kanunun 2. maddesinin 1. fıkrasının "m" bendine göre Yer Sağlayıcı olarak faaliyet göstermekte olan, hizmet ve içerikleri barındıran sistemleri sağlayan veya işleten platformdur. 5651 sayılı kanunun 5. maddesine göre yer sağlayıcı, yer sağladığı içeriği kontrol etmek veya hukuka aykırı bir faaliyetin söz konusu olup olmadığını araştırmakla yükümlü değildir. Başka bir deyişle ForumAdası üzerinden yapılan yazılı, görsel ya da işitsel paylaşımlardan doğabilecek yasal sorumluluk, mezkur içeriği paylaşan ForumAdası üyesi gerçek kişilere aittir. İlgili kanunun anılan maddesinin 2. fıkrasında da çok açık bir biçimde öngörüldüğü üzere; yer sağlayıcı, yer sağladığı hukuka aykırı içerikten, ceza sorumluluğu ile ilgili hükümler saklı kalmak kaydıyla, bu Kanunun 8 inci ve 9 uncu maddelerine göre haberdar edilmesi halinde ve teknik olarak imkân bulunduğu ölçüde hukuka aykırı içeriği yayından kaldırmakla yükümlüdür. Açıklanan hukuki dayanaklar temelinde, hak ihlâli iddiasında bulunan hak sahipleri İLETİŞİM linkinden yer sağlayıcı ForumAdası yöneticilerine ihtarda bulunarak bahse konu hususu tebliğ etmeleri halinde incelemeler yapılıp, en geç 2 gün içerisinde gerekli işlemler tesis edilecektir. 5101 sayılı yasayla degişik 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gereğince ForumAdası üzerinde telif hakkı bulunan MP3, video vb. eserlerin paylaşımı T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından hak sahipliği verilmiş olan MÜ-YAP tarafindan yasaklanmış olup, yasal işlem olması halinde, paylaşan kişi ya da kişilerin bilgileri gerekli kurum ile paylaşılacaktır. |