
İnsanın başından geçen serüvenleri, iç dünyasını, toplumsal bir olay ya da olguyu, insan ilişkilerini ve değişik insanlık durumlarını anlatan edebi türe roman denir. “Roman” terimi, Roma İmparatorluğu içindeki halkların kullandığı bozulmuş Latinceye verilen addır. Bu bozuk Latince ile yazılan ilk destan ve halk öykülerine roman denmiştir. Bu terim, sonradan belli bir edebi türün adı olmuştur.
Uzun anlatıma dayalı edebiyat türlerinden biri olan roman; olayları yer, zaman ve şahıs kadrosu bütünlüğü içinde anlatır. Sosyal yaşamda kişilerin veya ailelerin başlarından geçen ya da geçme olasılığı bulunan olayları yer ve zaman göstererek aktarır. Birbiriyle bağlantılı olayları temel bir düşünce etrafında birleştirerek yansıtır. Romanda bir olay, tarih metinlerindeki gibi düz anlatılmaz; entrika, gizem unsurlarıyla okuyucunun merak duygusu canlı tutulur. Bu yüzden romanlar sürükleyici kitaplardır.
Roman, hem bir gerçekliğin hem de düş gücünün ürünüdür. Anlatılan olay ve kişiler gerçek yaşamdan alınsa da yazar bunları yeniden oluşturarak, değiştirerek anlatır. Bu bakımdan roman gerçek yaşamla tam olarak örtüşmez. Romanda aslında romancının hayal gücü, sanatçı kişiliği, görgü ve bilgisiyle, zengin duygu ve düşüncesiyle oluşturulan bir yaşam ortamı anlatılır. Romanın geçtiği sosyal çevre içerisinde dine, felsefeye, ahlaka, siyasete yer verilir. Romancı, okuyucuyu etkilemek, okuyucunun ruhunda bir yankı uyandırmak amacındadır.