
Meclisin dağılmasıyla bazı mebuslar sürgün edilmiş, tutuklanmış, bazıları ise Anadolu’ya kaçmıştır. Bu da milli iradeye yapılan bir saldırı ve meydan okuma olarak nitelendirilebilir. Anadolu’ya kaçan milletvekillerinin orada meclise girmeleri, meclisin Ankara’ya taşındığının göstergesidir. Mebuslar dışında halk tarafında da İstanbul’un kaybedildiğine inananlar olduğundan bu kesimlerin de Anadolu’ya geçmesiyle milli ruh daha da güçlenerek bağımsızlık yolunda emin adımlarla ilerlenmiştir. Her ne kadar işgal kuvvetleri yayımladıkları genelgede işgallerin geçici olduğunu (Bu durum Osmanlı Devleti’nin fiilen sona ermesi anlamına gelir), saltanatı desteklediklerini ve verilen emirlere uyulması gerektiğini vurgulasa da Milli Mücadele taraftarlarını suçlama amaçlarına ulaşamamışlardır. Sadece İtilaf Devletleri değil, Damat Ferit Paşa hükümeti de bu mücadeleye karşı olduğundan Kuvay-i Milliyecilerin hain olduğunu bildiren bir fetva yayımlatmışlardır.
Tüm bu karşı hamlelere yönelik olarak otorite boşluğundan dolayı halkı yönlendirebilecek olan Milli Mücadele’nin başarıyla sürdürülebilmesi için bazı tedbirler alınmıştır. Böylece yol haritası çizilmiştir. İstanbul’daki meclisten bazı mebusların tutuklanmasına karşılık olarak Anadolu’daki bazı İtilaf subayları da tutuklanmıştır. Milli iradeye oluşacak olası müdahaleleri engellemek için İstanbul hükümeti ile tüm ilişkiler kesilmiştir. Ve ‘‘…artık İstanbul Anadolu’ya hakim değil, tabidir.’’ diyerek Anadolu temelli bir hareket oluşturulmaya çalışılmıştır. Ayrıca Anadolu’ya düşman gönderimini ve desteğini engelleyebilmek için bazı istasyonlar kapatılmıştır.