
Tımar sistemi için de Ömer Lütfi Barkan’ın tanımında yer alan “…geçimlerini veya hizmetlerine ait masraflarını karşılamak üzere bir kısım asker ve memurlara, muayyen bölgelerden kendi nam ve hesaplarına tahsili salahiyeti ile birlikte tahsis edilmiş olan vergi kaynaklarına ve bilhassa defter yazılarındaki geliri yirmi bin akçeye kadar olan askeri dirliklere verilen isimdir” sözü dikkate alınırsa, belli alanlarda topraktan gelir elde etme hakkının sadece yönetici sınıflar için bir toprak dağıtımını içerdiği açıktır. Aynı durum Selçuklu ikta ve Bizans pronoia sistemlerinin en temel varoluş sebebidir. Öte yandan Osmanlı’da temel tarımsal vergi birimi olan Çift Resmi’nin Bizans ve Selçukluda uygulanmış olması tarımsal örgütlenmede geçmişe dayalı sürekliliğin bir göstergesidir.
Dolayısıyla Osmanlı tımarının örgütlenme biçiminin Selçuklu ikta ve Bizans pronoia sistemlerinin üzerine inşa edildiği varsayılabilir. Ancak tımar sisteminde Selçuklu ve Bizans tarım sistemlerinin ortak bir özelliği olan özel mülkiyet kavramının dışlanmış olması, tımarın bu iki sistemle bire bir örtüşmediğini kanıtlayan oldukça önemli bir unsurdur. Zaten göçebe özellikleri ağır basan Oğuz boyları tarafından kurulan bir devletin, yerleşik tarımın bir özelliği olan özel mülkiyet kavramı üzerine inşa edilebilmesi pek mümkün görünmemektedir. O halde tımar sisteminin kökenini yepyeni bir sosyo-ekonomik örgütlenme sisteminin doğumu olarak kabul etmek yerine, varolan sistemlerin o anki dönemin şartlarına bakılarak yeniden düzenlenmesinden oluştuğunu varsaymak daha uygundur.